15 Temmuz 2010 Perşembe

Cemiyetin Temel Taşı; Aile (M. Ş. Kalay)

Dr. M. Şerafeddin KALAY


ÂİLE
Âile yuvaları, cemiyetin temel taşıdır. Ferdin ahlâk ve şahsiyetinin geliştiği, asıl değerlerin kazanıldığı yerdir.
Âile yapısının sağlam oluşu, hem fertlerin sağlam oluşunun, hem de milletin sağlam oluşunun temelidir. Nesep temizliği ve asaleti, bir başka şeyle kıyaslanamayacak kadar değerli ve insanlığın hayat akışı üzerinde tesirlidir. Âile, bunun için korunması, kollanması, üzerinden birçok açıdan titrenilmesi gereken bir müessesedir

Devamı için TIKLAYINIZ

Hakka Yöneliş

Dr. M. Şerafeddin KALAY


HAKKA YÖNELİŞ
İman nûrunun pırıltılarını gönülde hissetmek, ona doğru yönelmek, görmek ve gönül vermek… Hakka yönelmekten kastımız budur.
Nasıl yeni dünyaya gelen bir yavru annesini nasıl emeceğini biliyor, onun yanında kendisini güvende hissediyor, kendisine uzatılan parmağı tutuyor, tatlı sözlerin iyi niyetler dolu olduğunu anlıyor, şefkatli sözü öfkeli sözden ayırıyorsa, bir ördek yavrusu önceden hiç görmediği göle girip yüzebiliyor,

Devamı için TIKLAYINIZ

İmam Rabbani’yi Anlamaya Doğru (T.H.Alp)

İmam Rabbanî’yi anlamak, belli şartları ve kuralları olan ve her şeyden önce ciddi bir alt yapı isteyen bedeli yüksek bir iştir. Bu işe kollarını sıvayan kimsenin gerek aklî gerekse rûhî istidatları yeterince gelişmiş olmalı ve bu uğurda gerekirse bütün bir ömrünü harcamayı göze almalıdır. İmam Rabbanî’nin geçtiği irfan basamaklarını geçmeden, onun her basamakta yaşadığı ve hissettiği lâhûtî zevkleri tatmadan onun sözlerini, marifetlerini anladığını ileri sürmek beyhûde bir çabadır.

Devamı için TIKLAYINIZ

İlim ve Amel

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Allah Rasûlü’nün ashâbının gerçekten gıbta edilmesi gereken en büyük hasletlerinden biri buydu. Öğrenmek ve amel etmek. Abdullah İbn Mesûd(r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah’tan on âyet öğrenir, onu iyice anlayıp hayatımıza tatbik etmeden başka bir on âyete geçmezdik.”[1]

Sahâbîlerden ders alan Ebu Abdurrahman, kendilerine ders veren sahabîlerin de aynı şeyi söylediğini naklettikten sonra; “Bizler de, ilimle ameli birlikte öğrendik,” der.[2]


Devamı için TIKLAYINIZ

Varlığın İmtihanı

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Varlıkla imtihan yokluğun imtihanı kadar zordur. Görülen gerçek; varlık imtihanında başarılı olanların yokluk imtihanını başarıyla verenlerden daha az olduğudur.

Ebu Sa’îd el-Hudrî (r.a) anlatıyor:

“Rasûlullah (s.a.v.) minbere oturmuştu. Biz de çevresine oturduk. Efendimiz, şöyle buyurdu:

Varlıkla imtihan yokluğun imtihanı kadar zordur. Görülen gerçek; varlık imtihanında başarılı olanların yokluk imtihanını başarıyla verenlerden daha az olduğudur.

Ebu Sa’îd el-Hudrî (r.a) anlatıyor:

“Rasûlullah (s.a.v.) minbere oturmuştu. Biz de çevresine oturduk. Efendimiz, şöyle buyurdu:


Devamı için TIKLAYINIZ

Başlarken

Hamd olsun,
Âlemlerin Rabbine,
İnsanı en güzel fıtratla yaratana,
Furkân’ı bize hayat düsturu olarak indirene,
Dünya ve âhiret saadeti için; bizlere hak yolda, şer-i şerif çizgisinde yürümeyi emredene

Devamı için TIKLAYINIZ

Vekî‘ İbn Cerrâh (rh.a.)

Vekî‘ İbn Cerrâh (rh.a.)
(Hicrî 129-197 / Mîlâdî 746-813)

Vekî’(rh.a), Hicrî ikinci asırda yaşayan zühd ve takvasıyla gönüller fetheden bir âlimdi.

Nisabur’un köylerinden birinde veya geniş Soğd Vâdîsinde yer alan bir köyde dünyaya geldiği nakledilir.

“Soğd”, Buhârâ ile Semerkand arasında uzanan, kervanların beş gün yolculukla bir ucundan öbürüne ulaştıkları, dalları birbiriyle kucaklaşan sık ve yüksek ağaçları, cıvıltıları dinmeyen kuşları ve tarif edilmez güzellikleri ile gönüller fetheden bir bölgedir.
Mu’cemü’l-Büldân’da, sularının bolluğu, ağaçlarının çokluğu, sıklığı ve yüksekliği sebebiyle Soğd arazisinin çoğunun güneş görmediği anlatılır.[1]

Devamı için TIKLAYINIZ

Said İbn Cübeyr (rh.a.)

SAİD İBN CÜBEYR (rh.a.)
(H. 45-95 = M. 665 – 714)

Sa‘îd İbn Cübeyr. Bu isim ilim ve irfan, ibadet ve tâatla unutulmaz hale geldiği kadar zulme karşı duruş, zulmün ve dehşetin karşısında vakur tavır sergileyişle de unutulmazlık kazanmış, zamanla bu yönü daha ağır basar hale gelmiş, dillerden düşmez olmuştur. İlim ve irfanla iç içe olan çok âlim, zâhid insan çıkmıştır ama onun yaşadıklarını az insan yaşamıştır.

Şimdi onu ve sergilediği unutulmaz duruşu biraz daha yakından tanıyalım:

Hicretin 75. Yılı. Haccâc İbn Yusuf Irak’a vali tayin ediliyor. Zulüm, kan ve karanlık günler birbirini takip ediyor. İslam tarihinde hiç de hayırla yâd edilmeyen günler.

Devamı için TIKLAYINIZ

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Kadı Ebû Zeyd ed-Debûsî

Kadı Ebû Zeyd ed-Debûsî
(H. 367 – 430)

Adı, Ubeydullah. Baba adı, Ömer. Dedesi, İsa. Doğum yeri, Buhârâ ile Semerkand arasında bulunan ve güzel Soğd Vâdîsinde yer alan köylerden biri olan küçük belde, “Debûsa”.

Dolayısıyla terâcim ve tabakât kitaplarında Ubeydullah İbn Ömer İbn İsa ed-Debûsî ad ve nisbetiyle yer alır. Künyesi Ebû Zeyd’dir. Kadılığı ile ünlüdür. Görüşleri, bilgileri, nakilleri ve eserleriyle ilgili bilgi verilirken de daha çok “Kâdî Ebu Zeyd ed-Debûsî” olarak zikredilir.

İsminin Abdullah olduğunu söyleyen veya onu bu isimle zikreden ilim ehli sayısı da az değildir.[1] Cevâhiru’l-Mudıyye” müellifi gibi onu her iki isimle zikredenler de vardır[2].

İbrâhîm en-Nehaî (rh.a.)

İbrâhîm en-Nehaî (rh.a.)

İbrâhîm en-Nehaî(rh.a.),nin künyesi Ebu ‘İmrân, baba adı Yezîd İbn Esved, annesi Müleyke Hatun’dur. Hem annesi hem de babası Neha‘ Kabîlesinden olmakla birlikte kabîlenin farklı kollarındandır.

Neha‘ Kabîlesi, ana vatanı Yemen olan büyük bir kabîledir. Kabîle, Allah Rasûlü(s.a.v.) hayatta iken müslüman olmuş, ona biat etmiş ve duâsına nâil olmuştur. Daha sonraları gelerek Kûfe’ye yerleşmiş, çok geçmeden yetiştirdiği hayırlı insanlar, sunduğu hizmetlerle herkes tarafın tanınır hale gelmiştir.

Kabîlenin temsilcisi olarak Rasûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna Ertah İbn Şurahîl ile Benî Bekr kolundan Erkam varmıştır. Ertah, İbrâhîm’in baba tarafından, Erkam da anne tarafından atasıdır.

Devamı için TIKLAYINIZ

İmam Ahmed İbn Muhammed et-Tahâvî

الإمـام أبو جعفـر أحْمـد بن محمـد بن سلامـة الأزدى الطحـاوى

İmam Ahmed İbn Muhammed et-Tahâvî
(229 – 321)

Adı Ahmed. Baba adı Muhammed. Künyesi Ebû Ca‘fer. Mısır’da Nil Havzası çevresine kurulu köylerden biri olan Tahâ’da Hicrî 229[1] yılında dünyaya geldi. Köyüne nisbet edilerek daha çok “Tahâvî” diye anıldı.

Yetişmesi ve İmam Müzenî ile Bağı

Temel bilgilerinin çoğunu dayısı olan İmam Müzenî’den aldı.

İmam İsmâil İbn Yahyâ el-Müzenî İmam Şafiî’nin (rh.a.) talebelerinden, Şafiî mezhebinin zirve âlimlerindendir. Bu âlim ve fâzıl insanı bir çok şâfiî âlimi, mezhebde müctehid seviyesinde görmekte, bir kısım ilim ehli de müstakil müctehid saymaktadır. Zühd ve takvâsı, ince meselelerdeki mânâ derinliklerine dalma ve kavramadaki ve onları ifadedeki kabiliyeti İmam Müzenî’yi unutulmaz âlimlerden kılmıştır. Hattâ “Mir‘âtü’l-Cinân” isimli eserde, İmam Şafiî’nin yolunu, usûlünü, fetvâlarını en iyi bilen âlim olarak zikredilmiştir. Devrine göre çok eser vermiş bir ilim ehlidir.

Devamı için TIKLAYINIZ

Muhammed Zâhid El-Kevserî

Muhammed Zâhid El-Kevserî
(1878 - 1951)

Giriş İçin Bir Kaç Kelime…

“Son Osmanlı Devri Âlimleri” diye bir ifade kullansak aklımıza gelen ilk isimlerden biri mutlaka Muhammed Zâhid el-Kevserî olmalıydı ve bizim İslâmî hassasiyet taşıyan gençliğimiz onun hayat seyrini, gayretlerini, ümitlerini, çilelerini, fikirlerini, eserlerini çok yakından tanımalı, bilmeliydi. Ne yazık ki ismi akla gelmiyor, gençlerimiz onu tanımıyor.

“Bu gerçek ilim ve irfan ehli insan yeterince tanınmıyor” ifadesi bize yetmiyor; çünkü tanınmaması, fikirleri ve İslâmla yoğrulu bir nesilden neler beklediğinin bilinmemesi için özel olarak gayret sarf edildiğine de inanıyoruz.

“Tanınmıyor; çünkü İslâma hasım, İblis’e dost olanlar yeni neslin gözlerini o ve onun gibiler için perdeledi,” diyebilseydik keşke. Bunu da diyemiyoruz. Ne yazık ki İslâmî hassasiyetinin ve gayretinin varlığına inandığımız insanlar içinde de bunu yapanlar var.Yanlış kişilerin peşinde, yanlış yollarda doğruyu aramanın getirdiği şaşkınlıkların sebep olduğu zaman kayıpları gerçekten esef verici boyutlardadır.

Devamı için TIKLAYINIZ

Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî

Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî
(İmamlar Güneşi)

Devrindeki ve kendisinden sonra gelen âlimlerin “Şemsü’l-Eimme” (İmamlar Güneşi) diye lakaplandırdıkları âlim, zâhid, fakîh, müfessir, mütekellim, hüccet “Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî” Hicrî 5. Asırda yaşamış bir âlimdir.

Kendisi gibi “Şemsü’l-Eimme” lakaplandırılan Abdü’l-Aziz el-Hulvânî’den ilim almıştır. Burhânu’l-Eimme Abdü’l-Aziz İbn Ömer İbn Mâze, Özkentli Mahmud İbn Abdü’l-Aziz, Beykentli Osman İbn Ali ve Rüknü’d-Din Mes’ûd İbn Hassen yetiştirdiği kıymetli ilim ehlinden bir kaçıdır.

Bu aziz insan, ilim ve ihlas yüklü bir hayatın en verimli çağlarında iken, bulunduğu bölgeye hükmeden hakana, bazı davranışlarını İslâma uygun bulmadığını, Şer’-i Şerîfe uymayan bu çeşit davranışlarından vaz geçmesini söylediği, Emr-i Celîle, Sünnet-i Seniyye’ye uyması gerektiğini hatırlattığı; kısaca ilminin gereği olan nasihatı yaptığı için hapse mahkum edilmişti.

Devamı için TIKLAYINIZ

Kemâleddin İbn Hümâm (rh.a.)

Kemâleddin İbn Hümâm (rh.a.)

(H. 788-861 = M. 1386 – 1457)

Asıl adı Muhammed. Babası Abdülvâhid İbn Abdülhamid. Lakabı Kemâleddin. Ancak daha çok İbnü’l-Hümâm olarak tanınmış, şöhret bulmuştur.

Babası Abdülvâhid Sivas Kadısı iken Kahire’ye intikal etmiş orada Hanefî Mezhebi Kadılığını devralmış, daha sonra da İskenderiye’ye geçerek eski medeniyeti ve medreseleri ile meşhur bu sahil şehrinin kadılığını üstlenmişti.

Abdülvâhid Efendi İskenderiye’de kadı iken Mâlikî Mezhebi kadısının kızıyla evlenmiş bu evlilikten de Hicrî 788 yılında, daha sonra Kemâleddin lakabını alacak olan Muhammed dünyaya geldi. Babası Sivas’tan geldiği için Sîvâsî, İskenderiye’de dünyaya geldiği için de İskenderî nisbetiyle anıldı.

Devamı için TIKLAYINIZ

Ali el- Esedî

Ali el- Esedî

Ali el-Esedî, yol kesen, kan döken, mal gasbeden, yol emniyeti ihlal eden, dağların, sahrâların, ıssız vâdîlerin ele-avuca sığmaz, güç yetmez şâkîsi / haydududur.

Verdiği huzursuzluğun, gelip-geçeni soyarak ele geçirdiği malın haddi-hesabı yoktu.

Devlet gücü peşine düşmüş, zulmünden çâresiz kalan halk birleşerek üzerine gitmiş ama her seferinde Ali el-Esedî onlardan kurtulmasını ve dağlarda, sahrâlardı kaybolmasını bilmiş, işlediği cürümlere yenilerini eklemiştir.

Bu kadar vebal, zulm dolu bir hayat Ali’ye tevbe kapısını, gönül yumşaklığını, Rabb’ına dönerek pişmanlığını dile getirmeyi unutturmuş, af ve mağfireti düşünemez hale gelmişti.

Bu kadar mazlumun âhı, Mevlâ-yı Bârî’ye isyân nasıl temizlenebilirdi ki?

Devamı için TIKLAYINIZ

Üstâd – Gelin ve Dâmâd

Üstâd – Gelin ve Dâmâd
(Alâeddin es-Semerkandî - Fâtıma - Ebu Bekir İbn Mes‘ûd el-Kâsânî)

Muhammed İbn Ahmed, Alâeddin es-Semerkandî, Hicrî 5. asrın son dilimi ile 6. asrın ilk yarısında yaşamış bir âlimdir. Kendisini yâdeden her ilim ehli onu ilim derinliği, takvâ ve ahlak güzelliği, eserlerinin ilmî kıymeti ve titizlikle yetiştirip ilimle donattığı kızı Fâtıma ve talebeleri ile yâdediyor. İlim ve irfan yolunda fazîlet yüklü dev adımlarına rağmen bu aziz ilim ehli hakkında kaynaklarda çok az bilgi bulabiliyoruz. Yine de olan bilgiyi paylaşmanın faydasına inanıyoruz.

“Fevâidü’l-Behiyye” onu şöyle özetler[1]: “Tuhfetü’l-Fukahâ”nın müellifi, “Bedâyi‘u’s-Sanâyi’”in müellifinin üstâdı, büyük âlim, fazîletli, kadri yüce insan.”

Devamı için TIKLAYINIZ

Ebussu‘ûd Efendi

Ebussu‘ûd Efendi (896 / 1490 - 982 / )

Doğumu, Nesebi, İsim ve Nisbetleri.

Ebussu‘ûd Efendi, Hicrî 896 (Mîlâdî 1490) yılında İskilip’de dünyaya gelmiştir.

Babası, Şeyh Muhammed Muhyiddîn Efendi’dir. Muhammed Muhyiddîn Efendi, Ali Kuşcu’nun talebesi, âlim, zâhid bir insandır. Ciddî bir ilim tahsili aldıktan ve hocası Ali Kuşcu’nun vefat ettikten sonra tasavvufa meyletmiş, bu yolda mertebeler katetmiş bir insandır.

Annesi Sultan Hatun da Ali Kuşcu’nun yeğeni, yani kardeşinin kızıdır. Dolayısıyla Ali Kuşcu ile aralarında ilim bağı olduğu gibi hısımlık bağı da vardır.

Ebussu‘ûd Efendi’nin asıl adı Muhammed’dir. Babasının adı da yukarıda zikredildiği gibi Muhammed, dedesinin adı Mustafa’dır. Nisbetleri ise “İskilîbî” ve “İmâdî”dir.

Devamı için TIKLAYINIZ

HZ. PEYGEMBER

1. NASİHAT: İmanınızı hayırlı, güzel amlellerle dış dünyaya aksettiriniz.

2. NASİHAT: Yuvanızı kaerşılıklı sevgi, rahmet ve şefkat temelleri üzerne kurunuz. Yuvanızdan sevgi ve rahmeti eksik etmeyiniz.

3. Nasihat; Yuvanızı İslâm nûruyla aydınlatınız

4. Nasihat; Âile çevrenizi sadık ve salih insanlarla donatınız.

5. Nasihat; Kendinizi ve ailenizi ateşten ve hüsrandan koruyunuz


Devamı için TIKLAYINIZ

Ebu Ubeyde İbn Cerrâh (ra)

Ebu Ubeyde İbn Cerrâh (ra)
Güzel sîmalı, güzel endamlı, ince uzun yapılı.. Onu kısaca tarif etmek isteyenler, ince, uzun, nârin, iyi bir çelikten yapılmış, pırıl pırıl parlayan sanatkârane bir kılıca benzetirler. Zarif ve sağlam. Güzel ve güçlü. Parlak ve keskin...
Görenlerin hemen ısındığı, yakınlık duyduğu, çabucak kaynaştığı, mütevâzî, utangaç yapılı ama meydanda yiğit, esen bir fırtına, zorlu anların çevik kaplanı. Hayatta iken Cennetle müjdelenen on sahabîden biri... O, bu ümmetin emîni.

Devamı için TIKLAYINIZ

Ebud-Derda (ra)

Ebud-Derda, Uveymir İbn İbn Mâlik (ra)
İslâmdan önce düzenli, fakat bizlerin yadırgayacağı bir yaşayış şekli var. İslâmla şeref buluşu da çok değişik. Biraz garipsenecek, biraz tebessüm edilecek, ancak unutulmayacak bir hikâyesi var. İslâm nûruyla nurlandıktan, İslâm ahlâkıyla ahlâklandıktan sonra bambaşka bir insan.
Rasûlullah (sav) onun için; “Ümmetimin hikmet sahibi, mütefekkiri Ebu’d-Derdâ, Uveymir’dir”[1] buyuruyor. İslâmda ilmiyle, hikmetiyle, cesâret ve faziletiyle meşhurdur.

Devamı için TIKLAYINIZ

Hubeyb İbn Adiyy ve Zeyb İbn Desine (ra)

Hubeyb İbn Adiyy ve Zeyb İbn Desine (ra)
İkisi de Ensâr’dan.[1] Bedir yiğitlerinden. Âsım İbn Sâbit ile birlikte yola çıkan ekibin içinde bulunanlardan. Hüzeylin Kolu Beni Lihyan’ın yüz okcusunun kuşattığı ve öldürülmeyeceklerine dâir söz ve ahid verdiği kişilerden. Âsım bu ahde güvenmemiş, teslim olmayı kabul etmeyerek şehid olmuştu.
Hubeyb İbn Adiyy, Zeyd İbn Desine ve Abdullah İbn Tarık verilen ahde güvenerek teslim olmuşlardı. Ancak Âsım ve arkadaşlarının şehâdetinden sonra müşriklerin davranışları değişmeye başlamış, saldırganlar yaylarının kirişini çözerek bunlarla esirleri sıkıca bağlamışlardı.

Devamı için TIKLAYINIZ

Muâz İbn Cebel (ra)

Muâz İbn Cebel (ra)

Enes (r.a) anlatıyor:

Rasûlullah (sav) zamanında dört kişi kur’ân-ı Kerimi bütünüyle topluyordu. Bunların hepsi de Ensardandı.
Muâz İbn Cebel, Übey İbn Ka’b, Zeyd İbn sâbit ve Ebu Zeyd[1]

Mu’âz İbn Cebel, bütün âyet-i kerîmeleri zapta geçiren, titizlikle hem hayatında hem de yazılı olarakkoruyanlardandı. Keskin zekası ve öğretme kâbiliyeti herkesce biliniyordu.
Allah Rasûlu (s.a.v.) bir başka hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:

“Kur’ân-ı dört kişiden öğreniniz: Abdullah İbn Mesud, Ebu Huzeyfenin âzatlısı Sâlim, Übey İbn Ka’b ve Muâz İbn Cebel.”[2]

Allah Rasûlu (s.a.v.) yine onun için:

Devamı için TIKLAYINIZ

Useyd İbn Hudayr (ra)

ÜSEYD İBN HUDAYR (ra)
Üseyd (ra), Evs kabilesindendi. Evs kabilesinin efendisiydi. Soylu olduğıu kadar zekî, ileri görüşlü bir kimseydi. Hicaz diyarının en zekilerinden, fikir üretebilen, isâbetli görüşler öne sürebilen, insanların önüne ufuklar açabilen nadir insanlardan biriydi. Görüşlerine değer verilir, el üstünde tutulurdu.

Devamı için TIKLAYINIZ

Zü’l-Bicâdeyn (ra)

Zü l-Bicâdeyn Abdullah el-Müzenî (ra)

Gencecik bir delikanlı… Abdullah el-Müzenî.Babası yok. Kabilesinde boynu bükük ve ezik. Amcası tarafından büyütülmüş.
Yayılmaya başlayan İslâm nûrunun pırıltıları zaman zaman yaşadığı kabîleye kadar uzanıyor. Üzerinde fikir tartışmaları yapılıyor. Gelen bilgi ve haberleri herkes kendi bakış açısından değerlendiriyor. Ne yazık ki insaf ölçüleri kayıp, gerçeğe teslimiyet ruhu, kör inada, ihtirasa, câhiliyetin yıllar boyu biriktirdiği kir ve çirkefler karşısında mağlub.

Devamı için TIKLAYINIZ

Gerçekleri Alay Perdesiyle Örtme Gayretler

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Kendi kabîlesi arasında boynu bükük yaşayan, bu aziz sahâbînin İslâmla şeref bulduktan sonraki hayat seyrinin, hayata göz yumduğu sıradaki halinin, Allah Rasûlü’nün onu toprağa verirken yaptığı duânın bizlere çok şeyler anlattığını zannediyorum.
S
O kadar şey anlatıyor ki, Cennetle müjdelenen sahâbîlerden, sahâ-bîlerin cesâret, ilim ve irfan pınarlarından olan Abdullah İbn Mesud’u (r.a.) gıbta ettirecek kadar.

Ancak onun hayatında dikkat edilmesi gereken bir başka incelik var. Gönlünün ilk andan itibaren hak ve hakikate açık oluşu. İnandığı şeyleri dile getirmekten çekinmeyişi. Bunu yaparken çiğ bir üslubla değil, hakkı teslim eden bir üslubla dile getirişi.

Devamı için TIKLAYINIZ

İmamlar Güneşi

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Devrindeki ve kendisinden sonra gelen âlimlerin “Şemsü’l-Eimme” (İmamlar Güneşi) diye lakaplandırdıkları âlim, zâhid, fakîh, müfessir “Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî” Hicrî 5. Asırda yaşamış, 500. yıllara doğru vefat etmiştir.

Bu aziz insan, ilim ve ihlas yüklü bir hayatın en verimli çağlarında iken, bulunduğu bölgeye hükmeden hakana, bazı davranışlarını İslâma uygun bulmadığını söylediği, Şer’-i Şerîfe uymayan bu çeşit davranışlarından vaz geçmesini, Emr-i Celîle, Sünnet-i Seniyye’ye uyması gerektiğini hatırlattığı ve ilminin gereği olan nasihatı yaptığı için hapse mahkum edilmişti.

Devamı için TIKLAYINIZ

İmamlar Güneşi

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Devrindeki ve kendisinden sonra gelen âlimlerin “Şemsü’l-Eimme” (İmamlar Güneşi) diye lakaplandırdıkları âlim, zâhid, fakîh, müfessir “Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî” Hicrî 5. Asırda yaşamış, 500. yıllara doğru vefat etmiştir.

Bu aziz insan, ilim ve ihlas yüklü bir hayatın en verimli çağlarında iken, bulunduğu bölgeye hükmeden hakana, bazı davranışlarını İslâma uygun bulmadığını söylediği, Şer’-i Şerîfe uymayan bu çeşit davranışlarından vaz geçmesini, Emr-i Celîle, Sünnet-i Seniyye’ye uyması gerektiğini hatırlattığı ve ilminin gereği olan nasihatı yaptığı için hapse mahkum edilmişti.

Devamı için TIKLAYINIZ

Kur ân ın İrşâdıyla İlgili Bir Kaç Örnek

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Rabbımızın şu irşad ve buyruklarını birlikte okuyup anlamaya çalışıyoruz:

“Rasûlüm! Elbetteki Kur an-ı sana biz indirdik. Rabbinin hükmüne teslim olup sabret. Allah yolunda olmayan hiçbir günahkara hiçbir nanköre itaat etme, boyun eğme.
Sabah, akşam Rabb ının İsm-i Celâlini zikret. (Gönül huzuruyla, teslimiyetle, sevgiyle, haşyetle dolu dolu O’nu yâdet.)


“Gecenin bir bölümünde O na secde et. Gece boyu Rabbını tesbih et.”
“İman etmeyen, nankör bu kişiler, geçiçi içinde yaşadıkları dünyayı ve fânî nimetlerini seviyor, onlara kapılıyor, önlerindeki hesap verilecek o dehşet günü unutuyor, ona sırt dönüyorlar.”

Devamı için TIKLAYINIZ

Bütünlük ve Nizam İçinde Olmak

Dr. M. Şerafeddin KALAY

Mü’min gönüllerin bir nizam ve intizam içinde bir araya gelmeleri, Allah Rasûlünün buyurduğu gibi birbirlerine perçinlenerek sarsılmaz bir bina oluşturmaları elbette ki zarûrîdir. İslâmı sarsmak, yok etmek, en azından pörsütmek isteyenlerin organize olduğu, bütün imkanlarını kullanarak İslâmın temel prensiblerine, mensublarına ve hayata yansımasına saldırdığı bir ortamda İslâmî kaygusu olan insanların dağınıklığı, basîretsizliği, gamsızlığı, vurdum-duymazlığı, ferdîliği, akıntılara kapılıp sürüklenişi... affedilemez bir hatadır.

Devamı için TIKLAYINIZ

Güzel Hasletlerin Peşinde

Dr. M. Şerafeddin KALAY

İnsanların hak ve hakikatten uzaklaştırılmaya, hayr ve şer ölçülerinin değiştirilmeye çalışıldığı, hayata çöken mânevî sis ve dumanların görüntülere netliğini kaybettirdiği bir dönemde, kendimizi yeniden toparlamak, derin derin nefesler alarak ciğer köşelerimizde kalan kirli havaları atmak, damarlarımızda yürüyen kanları ve hücrelerimizi oksijene doyurmak, gözümüzü, gönlümüzü, zihnimizi dinlendirmek ihtiyacındayız.

Devamı için TIKLAYINIZ

İslâmı yok etme hazırlıkları ve İslâma Karşı Tahrik (M. Ş. Kalay)

İslâmı Yok Etme Hazırlıkları ve İslâma Karşı Tahrik
Uhud Savaşı, müşriklerin hazırlanışından, yahûdîlerin onları tahrikinden başlayarak son noktasına kadar çok iyi incelenmeli ve değerlendirilmelidir.
Enfâl Sûresinde yer alan şu âyet-i kerîmelerin nüzul sebebinin Uhud Savaşı hazırlıkları olduğu zikredilir:[1]
“İnkar eden, Allah yoluna karşı duranlar, insanları Onun yolundan alıkoyabilmek için, mallarını seferber ediyor, bu uğurda harcıyorlar. Gelecekte, daha da harcayacaklar.

Devamı için TIKLAYINIZ,

Köpek beslemek caiz midir?

Soru: Selamunaleykum hocam. Köpek beslemek istiyorum. Ama evimde değil. Bahçemde beslemek istiyorum. Bunun hükmü nedir? Teşekkür ederim....


devamı okumak için tıklayın

Kasko caiz midir?

İslâm hukukunda bir kaide vardır. Ticarî akidlerde alınan ve verilen açık ve net olarak belli ve meşru olmalıdır. Satışı meşru olmayan bir şey (içki, insan veya insan organı gibi) net ve belli olsa da akde konu olamaz. Vasıfları, ölçüsü, miktarı meçhul olan mallar ve menfaatler de akde konu...


devamı okumak için tıklayın

6 Temmuz 2010 Salı

İmamlar Güneşi

Devrindeki ve kendisinden sonra gelen âlimlerin “Şemsü’l-Eimme” (İmamlar Güneşi) diye lakaplandırdıkları âlim, zâhid, fakîh, müfessir “Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî” Hicrî 5. Asırda yaşamış

devamı okumak için tıklayın

1 Temmuz 2010 Perşembe

İmamlar Güneşi

Devrindeki ve kendisinden sonra gelen âlimlerin “Şemsü’l-Eimme” (İmamlar Güneşi) diye lakaplandırdıkları âlim, zâhid, fakîh, müfessir “Muhammed İbn Ahmed es-Serahsî” Hicrî 5. Asırda yaşamış, 500. yıllara doğru vefat etmiştir.


devamı okumak için tıklayın

Dünyalık Yarış

Çılgınca yaşanan bir hayat akışı içinde sürüklendiğimiz bir gerçek. Süratle giden bir arabanın arkasından tutunmuş biri misali yere kapaklanmak korkusuyla arabayı bırakamıyor, hızlanıp arabanın bize..


devamı okumak için tıklayın

İslamî Eğitim Kurumları ve Medreselerin Islahı -II-

Dâru l-Hilafeti l-Âliye medresesinin kuruluş amacı: Daru l-Hilafeti l-Âliye medresesi kitapçığında[1], medresenin kurulmasını gerektiren hususlar ve medresenin kuruluş amacıyla ilgili olarak "ıslah-ı medaris nizamnamesinin esbab-ı mûcibe layıhası" başlığı altında müstakil bir bölüm vardır.


devamı okumak için tıklayın

İlim ve Amel

Allah Rasûlü’nün ashâbının gerçekten gıbta edilmesi gereken en büyük hasletlerinden biri buydu. Öğrenmek ve amel etmek. Abdullah İbn Mesûd(r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah’tan on âyet öğrenir, onu iyice anlayıp hayatımıza tatbik etmeden başka bir on âyete geçmezdik.”[1]